Bu yazımda, Akutagawa Ödülü gibi birçok edebiyat ödülünün sahibi Yōko Tawada’nın, ‘’Tokyo’nun Son Çocukları’’ adlı kitabından bahsedeceğim size.
Kitabı okumaya başladığımız anda kendimizi gelecekteki Japonya’da buluyoruz. Ne olduğu belirtilmeyen fakat insan kaynaklı olduğunu bildiğimiz bir ekolojik felaket sonucu, kendini Edo Dönemi’ndeki gibi dışarıya, hatta kendi içinde bile kapatmış olan bu Japonya’da, çocuklar çelimsiz doğmakta, yaşlılar ise adeta gençlermişçesine dinamikler ve çok uzun süre yaşamaktadır. Hatta ölümsüzdürler bile diyebiliriz çünkü o vakte kadar henüz ölen bir yaşlı yoktur.
Büyük bir deprem sonucu Japonya, Asya ana kıtasından daha da uzaklaşmış. Topraktaki kirlilik asfaltları bozmuş, sadece belirli sebzeler varlığını sürdürmektedir. Fakat kitapta bunların nedenine hiç değinilmemiştir.
Bu dönemde yine sebebi bilinmemekle birlikte telefonlar kullanımdan kalkmış. Japonya’nın yurt dışıyla iletişimi tamamen kesilmiş durumdadır. Dildeki yabancı sözcükler de kaybolmuş, yerini anadilde başka kelimeler getirilmiştir.
Kitabı okurken bu bilgileri, 100 yaşını geçmiş Yoshiro ve beraber yaşadığı ikinci sınıf öğrencisi olan torununun çocuğu Mumei ile yaşadıklarından ve konuşmalarından öğreniyoruz. Mumei’nin jenerasyonunun sonunun nasıl olacağı, insanlığın nasıl devam edeceği, hatta edip etmeyeceği, insanı kitabı okurken düşünmeye sevk ediyor.
Benim en çok beğendiğim şey, kitabın konusu oldu. Yaşlıların genç, gençlerin yaşlı olduğu bir dünya kimin aklına gelirdi ki? Konuyu gerçekten yaratıcı buldum. Fakat kitaptaki bazı durumların belirtilmemiş olması beni hayal kırıklığına uğrattı. Mesela neden telefon kullanılmıyor? Neden ülke kendini dışarıya kapadı? Daha da önemlisi, yeni jenerasyonu da eski jenerasyonu da bu duruma getiren neydi? Sırf bu soruların yanıtsız bırakılmış olması nedeniyle bazı eleştirmenler bu kitabı bilim kurgu kategorisine eklemiyor.
Japon edebiyatına aşina olmayanlar için kitabın sonu tatmin edici olmayabilir fakat kesinlikle okumaya değer bir kitap.
Kitabın dilindeki akıcılık ve kelime oyunlarının Türkçe’ye en iyi şekilde aktarılmış olması, kitabı okumayı kolaylaştırıyor. Çevirisi, değerli hocam Ankara Üniversitesi Japon Dili ve Edebiyatı Ana Bilim Dalı Başkanı Hüseyin Can Erkin tarafından yapılan bu kitabı, karantina günlerinizi değerlendirirken okumanızı tavsiye ederim.